May
16
Antoine De Saint'in meşhur Küçük Prens'i başucu kitaplarımdan biridir, her okuyuşunuzda bambaşka şeyler bulursunuz kitapta, ayna gibidir bir nevi, her yaşınızda farklı şeyler gösterir,farklı yorumlar yaptırır kitaba, kendinize, hayata dair.

Harper Lee'nin Bülbülü Öldürmek kitabı da mükemmeldir bu konuda, sanki "Baba, hayat nasıl bir şey, adalet nedir?" diye sormuşsunuz da, onun cevabını vermiş yazar babacan bir tavırla.

Richard Bach'ın Martı Jonathan Livingston'ını okuduğunuzda, öyle bütünleşirsiniz ki o sevimli martıyla, rüzgarı yüzünüzde hissedersiniz, gerçekten uçma denemeleri yapıyormuşsunuz gibi. Gerçek bir yol göstericidir, sanki en zor zamanlarınızda gelip "Korkma, uçmak istiyor musun, o halde özgürsün." diye fısıldayacakmış gibi...

Vee Forrest Carter, Küçük Ağaç'ın Eğitimi, adı üzerinde, hayat akademisi gibi kitaptır, anne-babası ölen bir çocuğun, kızılderili olan anneanne ve büyükbabasıyla yaşamaya başlamasını ve kızılderili yaşamını tanımasını anlatır.

Bahsettiğim kitapların hiçbiri çocuk kitabı değildir.Her kelimelerinin altında binlerce anlam gizleyen, kripteks kıvamında kitaplardır:) Bahsedilmesi gereken sayısız kitap var aslında ama minimum malzemeyle maksimum gereksinimi karşılamak için bu kitaplar mükemmel seçim olur bence. Konsantre meyve suyu gibi her biri, sulandırıp sulandırıp içiniz, şeker bal şifa olsun, yarasın efem:)

Dip not: Bu yazıyı, kitaplarımı eskidiklerinde, yırtıldıklarında tamir edeceğine, ciltleyeceğine söz veren kocaman yürekliye ithaf ediyorum:)


May
01



Farklı diyarlarda akan iki ırmağız sanki, tüm topladıkları çakıltaşlarını, kumu, yosunu diğerininkine katmak için, aynı denize dökülmek için durmadan akan iki ırmak... Nerelerden geçersek geçelim, tüm biriktirdiklerimizi birleştirip derya, umman olucaz sonunda. Nerede başlarsak başlayalım, hep birbirimizde biticez.

Duydum ki öfkelenmiş suların bensiz, hırçın dalgalara dönüşmüş. Korkma, yine birlikte dönücez denize, hep öyle yapmadık mı? Geçtiğim yerlerden senin için getirdiğim hikayeleri anlatıcam, yine alıcam seni serin sularıma, sevicem hırçın dalgalarını tek tek, hepsine sakinliği hatırlatıcam, huzuru. "Gürül gürül gel bana ama öfkeyle değil, coşkuyla..." diycem.

Ve her kavuşma bitiminde , ayrılık değil, seninle buluşmanın başlangıcı demek olan bir yola düşücem.
E.C.
Şub
23
Hayat çok garip aziizim. Önemsiz bi konuda yapılan anlık, ufacık bi tercih bile, tercih sahibinin kendisini bambaşka bi dünyada bulmasına yol açabiliyor. Bu bakımdan düşünüldüğünde hayat milyonlarca farklı sonla bitebilecek bi oyun gibi. Topladığın puana, bulduğun gizli kapılara, oyun içinde ekstradan çözdüğün gizemlere göre tamaamen farklı sonlarla bitebilecek bi oyun... Ve bu gerçek, insanı her karar öncesi defalarca düşünmeye itiyor.
Son zamanlarda her şeyi zamanın ve hayatın akışına bırakmış bir kimsenin(BEN) tembellik katsayısıyla, karşılaştığı yol ayrımlarının miktarı çarpılacak olursa, önümüze içler acısı bir tablo çıkıyor. Sanırım bu yüzden yine aynı bir kimse, Sıla'nın "..Hayata üşenelerden misin sen de?" dizelerini her duyuşunda derin bir off çekiyor.
Büyük bir lider olmakla, sıradan, kimsesiz ve kendi hayatını yönlendirmekten aciz bi "hiç" olmak arasındaki çizgi çok ince gerçekten. "Kendi hayatında mutlu bi hiç", yapabileceklerinin farkında olup, yine de yapmamaya, üşenmeye devam ederek, hayatı görmezden gelerek daha ne kadar "mutlu" bir hiç olabilir çok merak ediyorum...
Dipnot:Elvis Presley, "...a little less conversation, a little more action." diyor fonda. Piki Elvisçiğim, actionman gibi oluciiz hepimiz, kızma ya hu...